Futbolun Afrodit’i Tokyo’nun daha ucuz olduğunu ortaya çıkardı. Bu kadar yiyecek İstanbul’da ne kadar?

Posted by

Yeniçağ muhabiri Tuğba Hacıbayramoğlu, geçtiğimiz günlerde Tokyo’ya gitti. Futbolun Afrodit’i “İstanbul dünyanın en pahalı şehri oldu” başlıklı yazısında Tokyo’da yediği şeylerin fiyatlarıyla İstanbul’daki fiyatları karşılaştırdı.

Tokyo’da 16 tabak suşi, 3 tabak tatlı, 1 kola, 1 tane viskili yeşil çay alan Tuğba Hacıbayramoğlu tüm bunlara Türk lirası karşılığıyla toplam 1100 TL ödediğini belirtti. Aynı ürünlerin İstanbul Havalimaliman’ndaki karşılığını da merak eden Hacıbayramoğlu yaptığı hesaplamalarla bu ürünlerin 5 bin TL’ye denk geldiğini açıkladı.

Yazdığı yazıda Tuğba Hacıbayramoğlu şu ifadeleri kullandı:

Zengin mutfak kültürü, güzelliği ve tarihsel dokusuyla dünyanın en özel şehirlerinden İstanbul’da özellikle yeme içme fiyatları aldı başını gidiyor.

Bir yıl öncesine kadar İstanbul ya da sadece İstanbul ile kıyaslamayalım; Türkiye’deki yeme içme fiyatları, Avrupa’nın ve dünyanın önde gelen şehirlerinin gerisindeydi. Keza eğlence hayatı da aynı şekilde. Ancak artan fiyatlar, maliyetler ve döviz kurundaki sabitlik bu fiyat dengesini tersine bozdu.

Bunu en son geçtiğimiz ay gittiğim Tokyo ve Seul ziyaretlerinde bariz bir şekilde anladım. Bir zamanlar dünyanın en pahalı şehri olarak açıklanan Tokyo’daki yeme içme fiyatları, İstanbul’un gerisindeydi.

TOKYO HAVALİMANI’NDA 1100 TL, İSTANBUL HAVALİMANI’NDA 5000 TL

Sadece yöresel yemeklerden söz etmiyorum, İtalyan restoranında, fast food zincirinde ya da dünyaca ünlü çikolata markası vs. hepsinde fiyatlar, İstanbul’a göre daha ucuzdu. Hatta ekteki videoda göreceksiniz; Tokyo’nun Narita Havalimanı’nda yediğimiz suşi, içecek ve tatlılara, TL’ye çevirdiğimizde 1100 TL gibi bir rakam ödemiştik. Döner dönmez İstanbul havalimanında aynı şeyleri hesaplattım, 5000 TL tuttu.

Tokyo Narita: 1000 TL

İstanbul Havalimanı: 5000 TL

NEDİR BİZİ TOKYO’DAN 5 KAT DAHA PAHALI YAPAN ETKEN?

Japon ekonomisi bizden daha mı geri? Biz mi daha zenginiz. Kafada deli sorular? Sadece Tokyo, Seul değil; son bir yılda ben ve arkadaşlarımın gittiği, yaşadığı şehirlerle de fiyat kıyaslaması yaptım.

Son bir yıl için söylüyorum ki, keza Avrupa’da zaten enflasyon artışı bu kadar yüksek değil. Bu kıyaslamayı Cenevre, Münih, Amsterdam, Brüksel, Paris, Londra gibi şehirlerle yapıyorum. İki yıl öncesine kadar İstanbul’da yiyeceğiniz içeceğiniz her şey bu şehirlerden daha ucuzdu. Şimdi Amsterdam meydanında 2-3 Euro’ya yani 70-100 TL arasına bir fiyata kahve içebilecekken, İstanbul’da turistik bir yerde bu fiyat imkansız. 8-10 Euro’ya bol malzemeli bir pizza yiyebilecekken şimdi 300 TL’ye İstanbul’da öyle bir pizza yemeniz mümkün değil. 6 Euro’ya tavuklu bir yemek yiyebilecekken, 180-200 TL’ye artık büfelerden tavuk döner ayran alabiliyorsunuz.

Artan maliyetler, yüksek kiralar, asgari ücretteki artışlar pek tabii işletmeleri fiyat artışına sürüklüyor. Üstüne bir de dövizdeki kur baskısı sürünce. Fiyatları 32-35 TL ile çarptığınızda bile bizdeki karşılaşması daha yükseğe çıkıyor.

Not: Bu arada bir not bu yazıdaki veriler herhangi bir bilimsel araştırmaya dayanmıyor. Tamamen benim ve yakınlarımın kişisel deneyimleri fiyat karşılaştırmalarına göre yazılmıştır.

SEÇİMLERDEN SONRA DÖVİZ ARTAR!

Seçimlerden sonra dövizin bu fiyatlarda kalmayacağı belli. Zaten kalsa ne ihracatçı ne de turizmci rekabet edebilir. İhracat yapamazsan, turist de gelmezse, döviz stokun daralır. Kısacası batarsın.

Ancak döviz artınca da fiyatlar hemen değişiyor. Benzine zam oluyor her şeye zam geliyor. Sonra yine para basılıp bol kepçeden zamlar dağıtılıyor. Durması gereken ama durmayan bir ekonomi. Merkez Bankası enflasyonu durdurabilmek adına ekonominin yavaşlamasını istiyor ama her yer kalabalık, herkes harcıyor.

ORTA DİREK ERİYOR

Sosyal yardımlarla geçinen dar gelirli sayısı artıyor, daha da zenginleşen bir kesim var. Orta direkle makas açılıyor. Daha doğrusu orta direk kalmıyor. Garip bir kısır döngüdeyiz.

Ekonominin rayına oturması için Merkez Bankası; fiyatlar artmasın, enflasyon yükselmesin, harcama yapılmasın istiyor. Ama kimse başta devlet kurumları olmak üzere kimse harcamaları kısmıyor, zamlar veriliyor. Döviz kuru sabit bırakılıyor. Bu baskı nereye kadar gider bilmiyorum. Sosyal patlama yaşatır mı, onu da kestirmek zor.

Galiba yine Heterodoks Ortodoks para politikası gibi garip bir isim vereceğimiz yeni bir ekonomi modeli oluşturduk. Bir yola doğru yürüyoruz, eviriliyoruz ya hadi hayırlısı…

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir